16 Şubat akşamı Genç Vicdan Komisyonu tarafından gerçekleştirilen film izleme ve değerlendirme etkinliğinde, sinema tarihinin en etkileyici adalet temalı yapımlarından biri olan 12 Kızgın Adam (12 Angry Men) ele alındı. Film, jüri sistemi, karar alma mekanizmaları, insan psikolojisi ve toplumsal önyargılar üzerine güçlü mesajlar verirken, katılımcılar da derinlikli analizlerle film üzerine düşündü.
12 Kızgın Adam Filmi ve Tartışma Konuları
Sidney Lumet’in yönettiği, 1957 yapımı bu klasik film, bir cinayet davasında jüri üyelerinin tek bir odada suçlu ya da suçsuz kararı almak için verdikleri mücadeleyi konu alıyor. Görünürde basit bir dava gibi görünen bu süreç, aslında insan doğasının en temel yönlerini açığa çıkarıyor: Önyargılar, grup psikolojisi, güç dinamikleri ve vicdani sorumluluk.
Katılımcılar, filmin sunduğu adalet anlayışını farklı yönlerden ele alarak, hukuk ve vicdan kavramlarını derinlemesine tartıştı. Tartışmanın öne çıkan başlıkları şunlardı:
Adaletin Temel İlkesi: Suçluyu Cezalandırmak mı, Masumiyeti Korumak mı?
Jüri Sistemi: Adil Yargılamaya Katkı mı, Risk mi?
Önyargılar ve Toplumsal Algıların Karar Sürecine Etkisi
Vicdanın ve Karar Almada Bireysel Sorumluluğun Gücü
Adalet: Suçluyu Cezalandırmak mı, Masumiyeti Korumak mı?
Toplantıda en çok üzerinde durulan konulardan biri, adaletin temel amacının ne olduğu sorusuydu. Bir jüri üyesinin filmde sarf ettiği şu söz oldukça çarpıcıydı:"Adalet, suçu bulmak değil, masumiyeti aramaktır."
Katılımcılar, hukuk sistemlerinde "şüpheden sanık yararlanır" ilkesinin gerekliliğini tartışırken, özellikle mahkemelerde savunma hakkının ve şüpheliye yüklenen ispat yükünün adil olup olmadığı konusunda görüş belirtti. Osmanlı hukukundaki "beraat-ı zimmet asıldır" ilkesi ile günümüz yargı sistemleri arasında bağlantılar kuruldu.
Özellikle hukuk alanında çalışan katılımcılar, Avrupa ve Anglo-Sakson hukuk sistemlerinde yargılama süreçlerinin nasıl farklılık gösterdiğini değerlendirdi. ABD’de yaygın olan jüri sisteminin, hukuki bilgiye sahip olmayan bireylerin elinde ne gibi avantajlar veya riskler barındırdığı sorgulandı.
Önyargılar, Grup Psikolojisi ve İnsan Psikolojisi
Film, önyargıların karar süreçlerini nasıl etkilediğini en çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. Jüri üyelerinin büyük kısmı, sanığın büyüdüğü mahalle ve sosyal statüsü nedeniyle onu otomatik olarak suçlu kabul ediyor. Bir jüri üyesinin şu sözü de bunu açıkça gösteriyor:"Bu çocuk nerede büyümüş, ona bak yeter! Bu mahallede büyüyenler ya katil ya da hırsız olur."
Bu noktada, katılımcılar günümüzde de benzer önyargıların medya, siyasi söylemler ve toplumsal yapı üzerinden nasıl yeniden üretildiğini tartıştı. Sosyolojinin önemli kavramlarından biri olan “bildik olanı bilmedikleştirmek” fikri öne sürülerek, Michel Foucault’nun “Doğruyu Söylemek” adlı kitabında geçen parrhesia kavramına değinildi. Parrhesia, baskı altındayken bile gerçeği söyleme cesareti olarak tanımlanır ve filmde mimarın (Henry Fonda) sergilediği tutum tam olarak bunu yansıtıyor.
Ayrıca, jüri üyelerinin değişen fikirleri üzerinden grup psikolojisi incelendi. İlk başta suçlu diyen üyelerin, zaman içinde kendilerini sorgulamaya başlamaları, sosyal etkileşimle birlikte bireysel kanaatlerin nasıl şekillendiğini gösterdi.
Hukuk, Psikoloji ve Fizyolojik Etkiler
Tartışma sırasında, karar alma süreçlerini etkileyen psikolojik ve fizyolojik faktörler de gündeme geldi. Özellikle şu araştırma büyük ilgi çekti:
Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmaya göre, hakimlerin öğleden önce ve öğleden sonra verdikleri mahkumiyet kararları arasında ciddi farklılıklar olduğu tespit edilmiştir. Öğle yemeğinden önce, hakimlerin açlık nedeniyle daha sabırsız olduğu ve mahkumiyet kararlarını daha sert verdikleri belirlenmiştir.
Bu bilgi, filmde jüri üyelerinin sabırsızlık ve kişisel meselelerle nasıl farklı tepkiler verdiğini açıklamak için oldukça anlamlıydı. Aynı şekilde, karar sürecinde havanın sıcaklığı gibi çevresel faktörlerin bile insan psikolojisi üzerindeki etkisi ele alındı.
Vicdan ve Karar Almada Bireysel Sorumluluk
Filmdeki mimar karakterin tavrı, vicdanın bir karar alma sürecinde nasıl etkili olabileceğini gösteriyor. Tüm jüri üyeleri suçlu kararı vermeye hazırken, sadece bir kişi vicdanının sesini dinleyerek “Emin değilim, tartışmalıyız” diyerek sürecin gidişatını değiştiriyor.
Burada, tarih boyunca vicdanın adalet mücadelelerindeki rolü tartışıldı. Katılımcılar, Hz. Yusuf’un 12 kardeşi, 12 havari ve 12 kişilik jüri sistemi arasındaki ilginç paralellikleri de dile getirdi. Bireyin, çoğunluğa karşı durarak hakikati savunma cesareti gösterdiği birçok tarihi örnek paylaşıldı.
Sonuç: Filmin ve Tartışmanın Bize Bıraktıkları
Film üzerine yapılan tartışmalar, adaletin sağlanabilmesi için bireysel vicdanın ve sorgulamanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Hızlı yargılar, önyargılar ve grup psikolojisinin etkileri, yalnızca hukuk sisteminde değil, günlük hayatta da ciddi sonuçlara yol açabiliyor.
Etkinlik sonunda katılımcılar, benzer felsefi ve sosyolojik derinliği olan film ve kitapların tartışılması gerektiği konusunda hemfikirdi. Gelecek etkinliklerde adalet, vicdan ve insan psikolojisi üzerine farklı perspektiflerden bakmayı sürdüreceğiz.
Comments