Bir İmtihan Olarak Vicdan
- Muhammed Furkan Yer
- 1 Mar
- 2 dakikada okunur
Tarihten bu güne insanoğlunun vicdan ile imtihanı, gerek vicdan talep edenlerin gerekse de
bu talebi karşılayanların sürekli olarak değişmesi ile dinamizmini kaybetmeden süregelmiştir.
Bu dinamizm içinde vicdana dair ölçü de aynı kalmamış; savaş zamanı yaralı düşman
askerine bir yudum su veren kimse ile bollukta garibana bir parça ekmeği çok gören
kimsenin vicdanla imtihanı bir olmamış. Bütün bu manzarada, vicdanın “kötülük ve
haksızlığa karşı adalet ve hakkaniyeti savunan her türlü duygu” ya tekabül ettiği tanımından
hareketle, günümüzde bireyde ve toplumda vicdanın inşası için ortak bir yaklaşım ortaya
koymak, vicdani bir imtihandır.Gelişmiş toplumlarda kişiler adaletsizlikten kaynaklanan sorunlarını hukuka başvurarak çözmeye çalışırlar, şikayet olunan devleti yönetenler olsa bile. HUKUK ise devletin gücüyle eğrileri doğrultur; eğri, devleti yönetenlerin bizzat kendisi olsa bile. Bizler her ne kadar 21.yy’da yaşasak da; devlet hukuk devleti olmaktan, hukuk ise adaleti sağlamaktan uzaklaşabiliyor. Böyle zamanlarda mahkemeler milletin vicdanı olmaktan çıkar ve orman kuralları cari olur. Güçsüzlerin umudu güçlülerin insafına kalır. Toplumun her kesiminde korku hakim olur.
Vicdan arayışı, hukukun olmadığı yerde, kişinin kendinin vicdanlı olmaya duyduğu ihtiyaçtan
değil, zayıflıktan doğar. Vicdan talep eden kimse, kendi gücü ile eğriyi doğrultamadığından
güçlünün vicdanından medet umabileceğini zanneder. Bu bir yanılgıdır çünkü; sırf mağdur
olan öyle istedi diye güçlülerin insafa geldiği pek görülmemiştir. zaten mağduriyetlerin sebebi çoğu zaman güçlüler değil midir? Bundandır ki, yakın tarihte görülen en büyük zulümlerden birinin mağduru olan Aliya İzzetbegoviç, halkına hitaben “Çocuklarımıza elbette iyi ve asil olmaları gerektiğini söyleyeceğiz, ama güçlü olmak zorundayız çünkü bu dünyada sadece güce saygı duyarlar.” demiştir. Yine geçmişe bakınca görüyoruz ki güçlüler güçleri nispetince zulmetmiş, zayıflar ise güçleri yetmediği kadar zulme uğramışlardır.
Vicdan, bireyde, bazen merhamet ve acıma duygusu ile bazen ise nedamet ile kendini
hissettirir. Bu duygular çoğu zaman empati ile hissedilirken bazen kişinin kendisi bizzat
öznedir. Mağdur, kişinin kendisi ya da başkası olsa da bireydeki vicdan hissiyatının
karşısında korku ve endişe daha güçlü olabilir. Korku ve endişe vicdanın zindanıdır. Birey
kendisini harekete geçmekten alıkoyan bu duygulara, daha fazla mağdur olmamak için
tutunur. Ancak beyhude… O zindan kişiye zulüm olur, onu izzetinden uzağa savurur, daha
da zayıflatır. Birey bu zindandan çıkmayı başarır ise vicdanının gereğini yerine getirmek için
aksiyon alır. Vicdanın gereği, adaletin tesisi için mücadele etmektir. Bu mücadelede vicdan
sağduyu, kararlılık ve ciddiyet üzere, bireyde vakar ile taşınmalı; öyle ki topluma güven
versin, imdat edenlere umut olsun.
Toplumsal vicdan, ansızın kaybolmadığı gibi bir anda da tesis edilemez. İltimaslarla,
yolsuzluklarla, bencilliklerle adım adım yok olan fertler arası güven ilişkisi yeniden
sağlanmadıkça zalim olan daha da güçlenir. Aksi gidişatı, hemencecik tersine çevirmek
mümkün olmayabilir. O vakit, akıllar başa gelmeden önce, zulüm ekseri çevrelere kendini
iyice hissettirir. Yine bundandır ki, mazlumlar “Zulmünüz daha da artsın ki tez zeval
bulasınız.” demişlerdir. Zalimin zulmü arttıkça vicdan daha da güçlenir. Seyir tersine
döndüğünde, önceleri sadece mazlumların itibar ettiği vicdan, toplumun geniş kesimlerinde
itibar görmeye başlar. Adalete susayan insanlar sıkı sıkı tutunur, vicdanlı kimselere. Onun
yanında hizalanır, onun gibi cesur ve adil olmaya çalışırlar. Başlangıçta belki sadece kendisi
için vicdana başvuran ve vicdanın tarafında olanlar, bunu zamanla başkaları için de yaparlar.
Dayanışma ve fedakarlıklar ile tazelenen güven bağı, toplumsal vicdanı tuğla tuğla inşa eder.
Ve zulmün kırılma anı geldiğinde, gücün el değiştirmesi ile artık tarafların da vicdan ile olan
imtihanlarının biçimi değişmiştir.
Comments