top of page

Bir İmtihan Olarak Vicdan

Tarihten bu güne insanoğlunun vicdan ile imtihanı, gerek vicdan talep edenlerin gerekse de

bu talebi karşılayanların sürekli olarak değişmesi ile dinamizmini kaybetmeden süregelmiştir.

Bu dinamizm içinde vicdana dair ölçü de aynı kalmamış; savaş zamanı yaralı düşman

askerine bir yudum su veren kimse ile bollukta garibana bir parça ekmeği çok gören

kimsenin vicdanla imtihanı bir olmamış. Bütün bu manzarada, vicdanın “kötülük ve

haksızlığa karşı adalet ve hakkaniyeti savunan her türlü duygu” ya tekabül ettiği tanımından

hareketle, günümüzde bireyde ve toplumda vicdanın inşası için ortak bir yaklaşım ortaya

koymak, vicdani bir imtihandır.Gelişmiş toplumlarda kişiler adaletsizlikten kaynaklanan sorunlarını hukuka başvurarak çözmeye çalışırlar, şikayet olunan devleti yönetenler olsa bile. HUKUK ise devletin gücüyle eğrileri doğrultur; eğri, devleti yönetenlerin bizzat kendisi olsa bile. Bizler her ne kadar 21.yy’da yaşasak da; devlet hukuk devleti olmaktan, hukuk ise adaleti sağlamaktan uzaklaşabiliyor. Böyle zamanlarda mahkemeler milletin vicdanı olmaktan çıkar ve orman kuralları cari olur. Güçsüzlerin umudu güçlülerin insafına kalır. Toplumun her kesiminde korku hakim olur.





Vicdan arayışı, hukukun olmadığı yerde, kişinin kendinin vicdanlı olmaya duyduğu ihtiyaçtan

değil, zayıflıktan doğar. Vicdan talep eden kimse, kendi gücü ile eğriyi doğrultamadığından

güçlünün vicdanından medet umabileceğini zanneder. Bu bir yanılgıdır çünkü; sırf mağdur

olan öyle istedi diye güçlülerin insafa geldiği pek görülmemiştir. zaten mağduriyetlerin sebebi çoğu zaman güçlüler değil midir? Bundandır ki, yakın tarihte görülen en büyük zulümlerden birinin mağduru olan Aliya İzzetbegoviç, halkına hitaben “Çocuklarımıza elbette iyi ve asil olmaları gerektiğini söyleyeceğiz, ama güçlü olmak zorundayız çünkü bu dünyada sadece güce saygı duyarlar.” demiştir. Yine geçmişe bakınca görüyoruz ki güçlüler güçleri nispetince zulmetmiş, zayıflar ise güçleri yetmediği kadar zulme uğramışlardır.


Vicdan, bireyde, bazen merhamet ve acıma duygusu ile bazen ise nedamet ile kendini

hissettirir. Bu duygular çoğu zaman empati ile hissedilirken bazen kişinin kendisi bizzat

öznedir. Mağdur, kişinin kendisi ya da başkası olsa da bireydeki vicdan hissiyatının

karşısında korku ve endişe daha güçlü olabilir. Korku ve endişe vicdanın zindanıdır. Birey

kendisini harekete geçmekten alıkoyan bu duygulara, daha fazla mağdur olmamak için

tutunur. Ancak beyhude… O zindan kişiye zulüm olur, onu izzetinden uzağa savurur, daha

da zayıflatır. Birey bu zindandan çıkmayı başarır ise vicdanının gereğini yerine getirmek için

aksiyon alır. Vicdanın gereği, adaletin tesisi için mücadele etmektir. Bu mücadelede vicdan

sağduyu, kararlılık ve ciddiyet üzere, bireyde vakar ile taşınmalı; öyle ki topluma güven

versin, imdat edenlere umut olsun.


Toplumsal vicdan, ansızın kaybolmadığı gibi bir anda da tesis edilemez. İltimaslarla,

yolsuzluklarla, bencilliklerle adım adım yok olan fertler arası güven ilişkisi yeniden

sağlanmadıkça zalim olan daha da güçlenir. Aksi gidişatı, hemencecik tersine çevirmek

mümkün olmayabilir. O vakit, akıllar başa gelmeden önce, zulüm ekseri çevrelere kendini

iyice hissettirir. Yine bundandır ki, mazlumlar “Zulmünüz daha da artsın ki tez zeval

bulasınız.” demişlerdir. Zalimin zulmü arttıkça vicdan daha da güçlenir. Seyir tersine

döndüğünde, önceleri sadece mazlumların itibar ettiği vicdan, toplumun geniş kesimlerinde

itibar görmeye başlar. Adalete susayan insanlar sıkı sıkı tutunur, vicdanlı kimselere. Onun

yanında hizalanır, onun gibi cesur ve adil olmaya çalışırlar. Başlangıçta belki sadece kendisi

için vicdana başvuran ve vicdanın tarafında olanlar, bunu zamanla başkaları için de yaparlar.

Dayanışma ve fedakarlıklar ile tazelenen güven bağı, toplumsal vicdanı tuğla tuğla inşa eder.

Ve zulmün kırılma anı geldiğinde, gücün el değiştirmesi ile artık tarafların da vicdan ile olan

imtihanlarının biçimi değişmiştir.


Comments


bottom of page