“Bizim sâadetimiz için ölen insanların son bergüzâr (armağanı) olan binlerce
yetim nâmına…” Bu sözler devletin savaş döneminde büyük bir mali yükün altında
ezildiği zamanlarda binlerce yetimin ihtiyacını, eğitimini meclis gündemine taşıyan ve
büyük bir vicdan örneği gösteren isim Kastamonu Mebusu İsmail Mahir Efendi’ye aittir.
Mecliste şehit çocuklarının korunması adına verdiği takrirler sonucu, savaşın başlaması
münasebetiyle silahaltına alınıp vazifeyi ifa ederken şehadet rütbesine vasıl olan ya da
çeşitli hastalıklardan ölen ferdlerin merhamete muhtaç olan yetimlerinin tahsil ve
terbiyeleri için il ve kaza merkezlerinde birer darüleytam meydana getirmenin ne gibi
faydalar ve sevaplar doğuracağı tartışılmıştır. “Müdafa-i din ve vatan ne kadar
mukaddes ise, bu uğurda şehit olan veya malul kalanların evladını maddî ve manevî mahrumiyetlere mahkûm bırakmamak ve bunların millete bir vedia olduklarını daima düşünmek de o kadar mukaddes bir borçtur” diyerek büyük bir vicdan örneği sergileyen İsmail Mahir Efendi sayesinde kabul edilen kanun tasarısı ile darüleytamların açılması kabul edilmiştir (BOA, BEO. 4185 /313812 18 Eylül 1913). Darüleytam Umum Müdürlüğü’nün kurulmasına vesile olan İsmail Mahir Efendi bu teşkilatın başına geçen ilk isimdir.
Darüleytamların tam olarak ne anlama geldiği yine kurumların girişinde yazan
kitabeden anlaşılmaktadır: “Millet ve Devlet-i Osmaniyenin saadet ve selameti namına
ifna-ı hayat eden fedakâr İslam ve Türk şehitlerinin evlat-ı yetimlerine mahsus şefkat ve terbiye müessesesi” dir.
İlk olarak 31 Aralık 1914' te İstanbul Kadıköy'de dört şube olarak açılmıştır.
Ardından Anadolu’nun birçok yerinde darüleytamlar açılmaya başlanmış, Nisan 1917' de
İstanbul hariç bu okulların sayıları 67 'ye ulaşmıştır. Savaş yıllarında 40 bin yetim çocuk
açılan bu darüleytamlarda himaye edilmiş, savaşın en zor zamanlarında validesinin
şefkatinden, babasının korumasından mahrum bu çocukların sığınağı olmuştur.
Darüleytamların sayılarının bu kadar artması kimsesiz çocuk sayısıyla doğru orantılı
olduğundan kimsesiz çocuklar meselesi savaşın eseri, darüleytamlar da harp mahsulü bir
kurumdu.Faaliyet gösterdiği 9 yıl boyunca birçok savaş, işgal ve mücadeleye tanık olan
darüleytamlar bu ağır yükü Anadolu’da asayişin bozulduğu, İstanbul’da işgalin başladığı
ekonomik birçok imkânsızlığa rağmen kaldırmaya çalışmıştır. İstanbul’da işgal
döneminde fiyatların % 400 arttığı düşünüldüğünde çocukların iaşelerini sağlamak, ilaç
temin etmek, onlara hiç değilse bir kat elbise giydirebilmenin zorluğu daha iyi
anlaşılabilir. Bu yönüyle darüleytamlar tüm imkânsızlıklara, sosyal ortamın ve siyasi
ortamın tüm olumsuz şartlarına rağmen kimsesiz çocuklara gösterilen ihtimam ile önemli
vicdan örneklerine sahiptir. Bebek Darüleytamında hasta çocuklar için balıkyağı alımı,
haftalık et tüketimi ile ilgili alınan kararlar, salgın hastalık zamanlarında içme suyunun
damacanalarla hastaneye taşınması kararları savaş ve sonrasında yaşanan işgale rağmen
dikkate değer.
7 Ağustos 1920 tarihinde hazırlanan muayene cetvelinde Bebek Darüleytamında
bulunan 434 çocuğun muayenelerinin yapıldığı en önemli sorunun yetersiz beslenmekten
kaynaklanan zayıflık olduğu görülmüştür. Bunun üzerine Bebek Darüleytamı tarafından
çocuklara verilmek üzere balık yağı talep edilmiş bunun üzerine Haydarpaşa Darüleytam
Hastanesi tarafından talebin görüşülmesi için bir heyet oluşturulmuştur. 19 Ocak 1921
tarihli toplantı kararında çok miktarda satın alınmadan evvel çocukların bu yağı hazmedip
edemeyeceklerinin tecrübe edilmesi, toptan satın alınması ekonomik olacağından yağın
çeşidi ve özelliklerinin belirlenmesi kararlaştırılmıştır. Çok miktarda satın alımından
evvel çocukların, balıkyağıyla tedaviye muhtaç olanların isimleri ve buna ne kadar
balıkyağına ihtiyaç olduğunun bir cetvele kaydedilerek gösterilmesi durumu hakkında
Bebek Darüleytamından bilgi istenmiştir (BOA, MF. EYT 17/89).
Darüleytam şubelerine gelen et ve sebzelerin doktor nezdinde tasdik edilerek
kabulü emredilmiştir. Özellikle etin niteliğiyle ilgili bir başka belgede parça et kabul
edilmemesine dair karar dikkat çekicidir (BOA, MF. EYT. 11/115). Şube tabipleri
tarafından haftada 4 defa 150 gramdan et verilmesi kararlaştırılmış, alınacak etin erkek
veya karaman ve birinci mal olması, katiyen hastalıklı, soluk ve bayat olmaması ve
soğuduktan sonra bütün olarak teslim edilip parça kabül edilmemesi kararı alınmıştır
(BOA, MF. EYT. 11/37. BOA. MF. EYT. 11/115. 8 Nisan 1919).Hastanede yatan talebelerin hastalığa karşı daha iyi korunması lüzumu üzerine Haydarpaşa Darüleytamında yatan hasta talebelerin salgın İstanbul’da görülen kolera vakalarından korunmaları için bir heyet-i sıhhiye oluşturmak lüzumu görülmüş bununla beraber hastaneye; hasta talebeler için içme suyu taşımak fikrinde karar kırılmıştır. Buna göre içme suyunun hastaneye alınan demirbaş listesine kaydedilen damacanalar vasıtasıyla taşınmasına karar verilmiştir.
Darüleytamlara kabulde her ne kadar şehit olanların çocuklarına yer verilse de
mevcut durumlara göre şartların esnetildiği görülmüştür. Bunun en açık delillerinden biri
sahte belge hazırlamaktan dolayı suçlu bulunarak idam edilen Bodrumi İsmet Oğlu
Osman’ın eşinin vefat etmesi üzerine kızı Zehra ile oğlu Kemalettin’in darüleytama
kayıtlarıdır. (BOA, MF. MKT.1230/ 39, 4 Ekim 1917). Yine Evleri yanan Girit
muhacirlerinin çocukları, sokaklardaki kimsesiz çocuklar, Tophane yangınından evi
yanmış olanların çocukları darüleytama kayıt edilmişlerdir.
Savaş döneminin en yaygın hastalıklardan biri trahom hastalığıydı. Bulaşıcı bir
göz hastalığı olan ve tedavi edilmezse körlüğe yol açan trahom nedeniyle Beykoz
Darüleytamının bir kısmı ‘Trahom Mektebi’ne dönüştürülmüş bu hastalığa sahip diğer
darüleytamlardaki hasta 793 talebe, 13 müstahdem 3 muallim bu Darüleytama
yerleştirilmiş, sağlam çocuklar diğer darüleytama dağıtılmıştır (Özer, S. 2014, Türkiye’de
Trahomla Mücadele 1925-1945 , Özkaya, H. 2016, Cumhuriyet Döneminde Bulaşıcı
Hastalıklarla Mücadele, Türkiye Aile Hekimliği Dergisi, 20,2, 77-84).
İsmail Mahir Efendi ölünce Bebek’teki darüleytamın bahçesine gömülmüş
İstanbul’un işgali üzerine bu binaya işgal güçleri tarafından el konulunca mezarı buradan
alınarak Bebek mezarlığına taşınmıştır.
İsmail Mahir Efendi’den sonra darüleytam genel müdürü olan (Öksüzcü) görev
yaptığı yıllar İstanbul’un işgal yıllarıdır. 1918 Mondros Mütarekesi akabinde İstanbul
işgal edilince darüleytama dönüştürülen yabancı mektep binalarının 24 saat içinde
boşaltılması emri üzerine Selahaddin Bey’in girişimleri sonucu İstanbul’daki saray, kasr,
yalı gibi değerli binalar padişah Vahdettin’in izni ile yetimlere tahsis edilmiş ve ortada
kalan yetimler bu binalara yerleştirilmiştir. Valide Bağ Kasrı, Çağlayan Kasrı, Beykoz
Yalısı, Bebek Yalısı, Balmumcu Kasrı, Ortaköy Yalısı, Hatice Sultan Sarayı, Sait HalimPasa Yalısı, Yusuf İzzetin Efendi Köşkleri darüleytam olarak hizmet veren binalardır
(BOA. MF. EYT. 7/51).
Darüleytamlar, savaş ve işgal yıllarını içine alan faaliyet aralığında, siyasi
meselelerin daha fazla gündemi teşkil ettiği bir dönemde, ölüm, göç ve geride kalan
kimsesiz çocuklar sorununa eğilerek bir vicdan örneği sergilemiştir.
Osmanlı Devleti’nin farklı zamanlarında kurulan Vakfiye, Islahhane ve Eytam
Sandığı gibi uygulama ve kurumlardan önemli izler taşıyan darüleytamlar kendisinden
sonra kurulan “Himaye-i Etfal”, “Çocuk Esirgeme Kurumu” gibi kurumlara da örnek
olmuştur.
Comments