top of page
Havva Nur Şahin

Bir Vicdan Kurumu: DARÜLEYTAM

Güncelleme tarihi: 9 Ara


“Bizim sâadetimiz için ölen insanların son bergüzâr (armağanı) olan binlerce

yetim nâmına…” Bu sözler devletin savaş döneminde büyük bir mali yükün altında

ezildiği zamanlarda binlerce yetimin ihtiyacını, eğitimini meclis gündemine taşıyan ve

büyük bir vicdan örneği gösteren isim Kastamonu Mebusu İsmail Mahir Efendi’ye aittir.

Mecliste şehit çocuklarının korunması adına verdiği takrirler sonucu, savaşın başlaması

münasebetiyle silahaltına alınıp vazifeyi ifa ederken şehadet rütbesine vasıl olan ya da

çeşitli hastalıklardan ölen ferdlerin merhamete muhtaç olan yetimlerinin tahsil ve

terbiyeleri için il ve kaza merkezlerinde birer darüleytam meydana getirmenin ne gibi

faydalar ve sevaplar doğuracağı tartışılmıştır. “Müdafa-i din ve vatan ne kadar

mukaddes ise, bu uğurda şehit olan veya malul kalanların evladını maddî ve manevî mahrumiyetlere mahkûm bırakmamak ve bunların millete bir vedia olduklarını daima düşünmek de o kadar mukaddes bir borçtur” diyerek büyük bir vicdan örneği sergileyen İsmail Mahir Efendi sayesinde kabul edilen kanun tasarısı ile darüleytamların açılması kabul edilmiştir (BOA, BEO. 4185 /313812 18 Eylül 1913). Darüleytam Umum Müdürlüğü’nün kurulmasına vesile olan İsmail Mahir Efendi bu teşkilatın başına geçen ilk isimdir.



Darüleytamların tam olarak ne anlama geldiği yine kurumların girişinde yazan

kitabeden anlaşılmaktadır: “Millet ve Devlet-i Osmaniyenin saadet ve selameti namına

ifna-ı hayat eden fedakâr İslam ve Türk şehitlerinin evlat-ı yetimlerine mahsus şefkat ve terbiye müessesesi” dir.


İlk olarak 31 Aralık 1914' te İstanbul Kadıköy'de dört şube olarak açılmıştır.

Ardından Anadolu’nun birçok yerinde darüleytamlar açılmaya başlanmış, Nisan 1917' de

İstanbul hariç bu okulların sayıları 67 'ye ulaşmıştır. Savaş yıllarında 40 bin yetim çocuk

açılan bu darüleytamlarda himaye edilmiş, savaşın en zor zamanlarında validesinin

şefkatinden, babasının korumasından mahrum bu çocukların sığınağı olmuştur.

Darüleytamların sayılarının bu kadar artması kimsesiz çocuk sayısıyla doğru orantılı

olduğundan kimsesiz çocuklar meselesi savaşın eseri, darüleytamlar da harp mahsulü bir

kurumdu.Faaliyet gösterdiği 9 yıl boyunca birçok savaş, işgal ve mücadeleye tanık olan

darüleytamlar bu ağır yükü Anadolu’da asayişin bozulduğu, İstanbul’da işgalin başladığı

ekonomik birçok imkânsızlığa rağmen kaldırmaya çalışmıştır. İstanbul’da işgal

döneminde fiyatların % 400 arttığı düşünüldüğünde çocukların iaşelerini sağlamak, ilaç

temin etmek, onlara hiç değilse bir kat elbise giydirebilmenin zorluğu daha iyi

anlaşılabilir. Bu yönüyle darüleytamlar tüm imkânsızlıklara, sosyal ortamın ve siyasi

ortamın tüm olumsuz şartlarına rağmen kimsesiz çocuklara gösterilen ihtimam ile önemli

vicdan örneklerine sahiptir. Bebek Darüleytamında hasta çocuklar için balıkyağı alımı,

haftalık et tüketimi ile ilgili alınan kararlar, salgın hastalık zamanlarında içme suyunun

damacanalarla hastaneye taşınması kararları savaş ve sonrasında yaşanan işgale rağmen

dikkate değer.


7 Ağustos 1920 tarihinde hazırlanan muayene cetvelinde Bebek Darüleytamında

bulunan 434 çocuğun muayenelerinin yapıldığı en önemli sorunun yetersiz beslenmekten

kaynaklanan zayıflık olduğu görülmüştür. Bunun üzerine Bebek Darüleytamı tarafından

çocuklara verilmek üzere balık yağı talep edilmiş bunun üzerine Haydarpaşa Darüleytam

Hastanesi tarafından talebin görüşülmesi için bir heyet oluşturulmuştur. 19 Ocak 1921

tarihli toplantı kararında çok miktarda satın alınmadan evvel çocukların bu yağı hazmedip

edemeyeceklerinin tecrübe edilmesi, toptan satın alınması ekonomik olacağından yağın

çeşidi ve özelliklerinin belirlenmesi kararlaştırılmıştır. Çok miktarda satın alımından

evvel çocukların, balıkyağıyla tedaviye muhtaç olanların isimleri ve buna ne kadar

balıkyağına ihtiyaç olduğunun bir cetvele kaydedilerek gösterilmesi durumu hakkında

Bebek Darüleytamından bilgi istenmiştir (BOA, MF. EYT 17/89).


Darüleytam şubelerine gelen et ve sebzelerin doktor nezdinde tasdik edilerek

kabulü emredilmiştir. Özellikle etin niteliğiyle ilgili bir başka belgede parça et kabul

edilmemesine dair karar dikkat çekicidir (BOA, MF. EYT. 11/115). Şube tabipleri

tarafından haftada 4 defa 150 gramdan et verilmesi kararlaştırılmış, alınacak etin erkek

veya karaman ve birinci mal olması, katiyen hastalıklı, soluk ve bayat olmaması ve

soğuduktan sonra bütün olarak teslim edilip parça kabül edilmemesi kararı alınmıştır

(BOA, MF. EYT. 11/37. BOA. MF. EYT. 11/115. 8 Nisan 1919).Hastanede yatan talebelerin hastalığa karşı daha iyi korunması lüzumu üzerine Haydarpaşa Darüleytamında yatan hasta talebelerin salgın İstanbul’da görülen kolera vakalarından korunmaları için bir heyet-i sıhhiye oluşturmak lüzumu görülmüş bununla beraber hastaneye; hasta talebeler için içme suyu taşımak fikrinde karar kırılmıştır. Buna göre içme suyunun hastaneye alınan demirbaş listesine kaydedilen damacanalar vasıtasıyla taşınmasına karar verilmiştir.


Darüleytamlara kabulde her ne kadar şehit olanların çocuklarına yer verilse de

mevcut durumlara göre şartların esnetildiği görülmüştür. Bunun en açık delillerinden biri

sahte belge hazırlamaktan dolayı suçlu bulunarak idam edilen Bodrumi İsmet Oğlu

Osman’ın eşinin vefat etmesi üzerine kızı Zehra ile oğlu Kemalettin’in darüleytama

kayıtlarıdır. (BOA, MF. MKT.1230/ 39, 4 Ekim 1917). Yine Evleri yanan Girit

muhacirlerinin çocukları, sokaklardaki kimsesiz çocuklar, Tophane yangınından evi

yanmış olanların çocukları darüleytama kayıt edilmişlerdir.


Savaş döneminin en yaygın hastalıklardan biri trahom hastalığıydı. Bulaşıcı bir

göz hastalığı olan ve tedavi edilmezse körlüğe yol açan trahom nedeniyle Beykoz

Darüleytamının bir kısmı ‘Trahom Mektebi’ne dönüştürülmüş bu hastalığa sahip diğer

darüleytamlardaki hasta 793 talebe, 13 müstahdem 3 muallim bu Darüleytama

yerleştirilmiş, sağlam çocuklar diğer darüleytama dağıtılmıştır (Özer, S. 2014, Türkiye’de

Trahomla Mücadele 1925-1945 , Özkaya, H. 2016, Cumhuriyet Döneminde Bulaşıcı

Hastalıklarla Mücadele, Türkiye Aile Hekimliği Dergisi, 20,2, 77-84).

İsmail Mahir Efendi ölünce Bebek’teki darüleytamın bahçesine gömülmüş

İstanbul’un işgali üzerine bu binaya işgal güçleri tarafından el konulunca mezarı buradan

alınarak Bebek mezarlığına taşınmıştır.


İsmail Mahir Efendi’den sonra darüleytam genel müdürü olan (Öksüzcü) görev

yaptığı yıllar İstanbul’un işgal yıllarıdır. 1918 Mondros Mütarekesi akabinde İstanbul

işgal edilince darüleytama dönüştürülen yabancı mektep binalarının 24 saat içinde

boşaltılması emri üzerine Selahaddin Bey’in girişimleri sonucu İstanbul’daki saray, kasr,

yalı gibi değerli binalar padişah Vahdettin’in izni ile yetimlere tahsis edilmiş ve ortada

kalan yetimler bu binalara yerleştirilmiştir. Valide Bağ Kasrı, Çağlayan Kasrı, Beykoz

Yalısı, Bebek Yalısı, Balmumcu Kasrı, Ortaköy Yalısı, Hatice Sultan Sarayı, Sait HalimPasa Yalısı, Yusuf İzzetin Efendi Köşkleri darüleytam olarak hizmet veren binalardır

(BOA. MF. EYT. 7/51).


Darüleytamlar, savaş ve işgal yıllarını içine alan faaliyet aralığında, siyasi

meselelerin daha fazla gündemi teşkil ettiği bir dönemde, ölüm, göç ve geride kalan

kimsesiz çocuklar sorununa eğilerek bir vicdan örneği sergilemiştir.

Osmanlı Devleti’nin farklı zamanlarında kurulan Vakfiye, Islahhane ve Eytam

Sandığı gibi uygulama ve kurumlardan önemli izler taşıyan darüleytamlar kendisinden

sonra kurulan “Himaye-i Etfal”, “Çocuk Esirgeme Kurumu” gibi kurumlara da örnek

olmuştur.

94 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page