Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gündeminde yer alan “Etki Ajanlığı” yasa tasarısı, ülkemizin demokratik yapısında önemli değişiklikler yapma potansiyeli taşıyor. Öyle ki, yasanın özgürlükleri kısıtlayıcı etkisi ve sivil toplum üzerindeki olası baskısı, demokratik değerler ve ifade özgürlüğü açısından kaygı uyandırıcı boyutta.
Yasa Tasarısının Tam Metni
Devletin Güvenliği veya Siyasal Yararları Aleyhine Suç İşleme
Madde 339/A-
Bu bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler, hakkında, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fiilin, bu bölümde düzenlenen suçlar dışında başka bir suç oluşturması halinde hem bu suçtan hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.
Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise faile sekiz yıldan on iki yıla kadar hapis cezası verilir.
Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.
Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 7. maddesi, suç ve cezada kanunilik ilkesini düzenler. Bu ilke, bireylerin hangi eylemlerinin suç sayıldığını önceden bilmesi gerektiğini ve kanunların açık, anlaşılabilir olmasını vurgular. Ancak, etki ajanlığı yasa tasarısında suça konu fiillerin tanımının son derece muğlak ve geniş kapsamlı olduğu görülmektedir. Tasarıya göre, yabancı hükümetlerden veya bireylerden fon alan STK’lar, medya kuruluşları ve şahıslar “etki ajanı” olarak tanımlanabilir ve bu kişiler öngörülemez suçlamalarla karşı karşıya kalabilir. Örneğin, çevre koruma amacıyla uluslararası bir konferansa katılmak veya kültürel etkinlik düzenlemek bile “etki ajanlığı faaliyeti” olarak nitelendirilebilir durumdadır.
Bu durum, yargı süreçlerinde keyfilik tehlikesi yaratmaktadır. Belirsiz hükümler, demokratik toplumlarda olmazsa olmaz olan yasal öngörülebilirlik ilkesini ortadan kaldırır. Türkiye’de demokrasiyi ve hukuk devletini zedeleme riski taşıyan bu belirsiz ifadeler, AİHS’nin kanunilik ilkesi çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) nezdinde de eleştiri ve ihlal kararlarına sebep olacaktır.
“Etki ajanlığı” yasasının en büyük darbeyi sivil toplum kuruluşları ve medyaya vuracağı düşünülüyor. Demokratik bir toplumda basın ve sivil toplum kuruluşları (STK’lar) önemli bir denetim mekanizmasıdır. Bu yasa, yabancı fonlarla çalışan STK’lar ve medya kuruluşlarının faaliyetlerini kısıtlayarak demokratik katılımı ve toplumsal denetimi zayıflatmaktadır. Medya özelinde bu yasa tasarısı daha da büyük bir tehdit oluşturur. Bağımsız gazetecilik ve eleştirel medya, demokrasinin temel taşlarından biridir. Yabancı fonlarla desteklenen medya kuruluşlarına getirilen kısıtlamalar, kamunun bağımsız bilgiye erişimini engelleyebilir. Türkiye’nin dünya basın özgürlüğü endeksinde düşük sıralarda yer aldığı düşünülürse, bu yasa uygulamaya geçtiğinde bağımsız basının daha da zayıflaması ve toplumun haber alma hakkının kısıtlanması kaçınılmaz olacaktır.
Etki ajanlığı yasa tasarısı, Türkiye’nin insan hakları ve demokratik değerlere bağlılığını sorgulatan bir düzenleme niteliğindedir. Tasarının yasallaşması halinde, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlardan Türkiye’ye yönelik eleştirilerin artacağı da aşikardır. Türkiye’nin demokratik kurumlarını güçlendirmek yerine yabancı etkiyi kısıtlama bahanesiyle özgürlükleri sınırlaması, uluslararası itibarı ve ticaret ilişkileri açısından da olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Etki ajanlığı yasa tasarısı, Türkiye’nin demokrasi ve özgürlükler yönünden kırılgan bir zemine kaymasına neden olabilecek bir düzenlemedir. Bu yasa tasarısı, mevcut haliyle yasalaşırsa, demokratik katılımı, medya bağımsızlığını ve Türkiye’nin uluslararası itibarını olumsuz yönde etkileyecektir. Netice itibariyle, ulusal güvenlik kaygılarının demokratik değerlerle dengelendiği, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerinin güçlendirildiği bir yasal çerçeve, Türkiye’nin geleceği ve demokrasinin sürdürülebilirliği için elzemdir. Türkiye, ifade özgürlüğü ve insan haklarına saygı temelinde, hukukun üstünlüğünü korumalıdır; aksi halde demokratik değerlerin kaybı, toplumsal huzur ve güvenin de kaybına yol açacaktır.
Comments