Not: Yazı ve görsel ilk kez Özgür Platform'da yayınlanmış ve yazarın izniyle burada tekrar yayınlanmıştır. Orjinal yazı için tıklayınız
Tarih, insanların kendi vicdanlarının sesini susturup çoğunluğa kapıldığı ve ahlaki pusulalarını kaybettikleri anlarla doludur. Bu anlardan belki de en çarpıcı olanı, İsa ve Barabbas arasında yapılan seçimdir. Roma valisi Pilatus, halkın önüne iki seçenek koydu: Barışı, sevgiyi ve doğruluğu öğreten İsa mı, yoksa suçlu olduğu açık olan Barabbas mı serbest kalacaktı? Ne yazık ki, toplum anlık öfke ve yönlendirilmiş duygularının etkisiyle Barabbas’ı seçti. Bu seçim, adaletin yerine anlık çıkar ve korkunun geçmesiyle toplumsal bir çürümenin nasıl başlayabileceğini gösteren güçlü bir örnek olarak kaldı.
Sürü Psikolojisi ve Grup Baskısı: Kendi Vicdanını Susturmak
İsa ve Barabbas olayında olduğu gibi, bir topluluk içinde bireyler çoğunluğun etkisiyle kendi değer ve vicdanını susturabiliyor. Kutsal metinler, insanları kendi akıllarını kullanmaya, derinlemesine düşünmeye davet eder. Kur’an’da, insanın evrene bakıp akletmesi gerektiği vurgulanır. Ancak Barabbas’ı seçen kalabalık, vicdanlarının sesini susturarak çoğunluğa uydu ve adaleti göz ardı etti. Toplumsal baskının bireysel vicdan üzerindeki etkisi, o gün olduğu gibi bugün de hepimizin karşı karşıya olduğu bir durum değil mi?
Korku ve Statükoya Bağlılık: Değişimden Korkmak
Roma’nın baskısı altında olan halk, kendisini güvende hissetmek adına statükoyu koruma yolunu seçti. İsa’nın öğretileri, onların alışık olmadığı bir değişimi getirebilirdi; bu da halkın bilinçaltında korku yarattı. Bu durum kutsal metinlerde, Tanrı’ya güvenle korkuya kapılmama öğüdüyle anlatılır: “Korkma, çünkü ben seninleyim; endişe etme, çünkü Tanrın benim. Seni güçlendireceğim ve sana yardım edeceğim; seni zafer sağ elimle destekleyeceğim.” (Yeşaya 41:10). Fakat o günkü toplum, doğru olanı savunmak yerine statükoya bağlı kalarak kendini güvende hissetmeyi tercih etti. Bugün de değişimden korkmak, hepimizi doğruyu savunmaktan alıkoyan bir tuzak olabilir mi?
Öfkenin Körleştirici Gücü
Din adamlarının İsa’ya duyduğu öfke ve düşmanlık, halkın da kinle hareket etmesine yol açtı. Toplum, din adamlarının etkisi altında, kendi öfkesine teslim olarak İsa’ya karşı yönlendirildi. Kur’an, öfkenin bireyi adaletten uzaklaştırabileceğini ve affetmenin erdemini hatırlatır: “Öfkelerini yenenler ve insanları affedenler… Allah iyilik edenleri sever.” (Al-i İmran, 3:134). Ancak o toplumda, İsa’nın suçsuzluğunu gören vicdanlar, öfkenin karanlığında kayboldu ve adaleti hiçe saydı. Öfkemizin ve kinimizin, doğruyu görmemizi engellediği başka anlar yaşıyor muyuz?
Kurban Seçme ve Günah Keçisi Arayışı
Toplumlar, kendi eksikliklerinden kaçmak için günah keçisi arar. Halk, İsa’nın dürüstlüğünü kendilerine bir tehdit olarak gördü; çünkü O, toplumun kendi içindeki adaletsizlikleri yüzlerine vuruyordu. İncil, suçsuz birini suçlamanın yanlışlığına vurgu yapar: “Suçsuz olanı öldüren ellerden uzak dur.” (Çıkış 23:7). Barabbas’ı seçen toplum, kendi eksikliklerinden ve yanlışlarından kurtulmak için İsa’yı bir kurban olarak seçmişti. Bu eğilim, toplumların tarih boyunca tekrar ettiği bir hata değil mi?
Otoriteye Boyun Eğme: Güçlüye Yaslanma Eğilimi
Roma’nın gücü altında ezilen halk, bu otoritenin gölgesinde boyun eğerek güce uyum sağladı. Ancak kutsal metinler, adaletin güçlü olanın yanında değil, doğru olanın yanında yer alması gerektiğini öğretir: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa Allah için adaleti ayakta tutan kimseler olun…” (Nisa, 4:135). Oysa Barabbas’ı seçen halk, kendi vicdanını terk edip otoriteye uyum sağlama yolunu seçti. Güçlüye boyun eğmek yerine haklının yanında durmak, hepimiz için bir sorumluluk değil mi?
Sonuç: Barabbas Toplumuna Dönüşmeden Önce Düşünmeli
Barabbas’ın serbest bırakılması, sadece bir tarihsel olay değil; bir toplumun yanlış yollara nasıl sapabileceğini gösteren evrensel bir ders. Hepimiz, hayatımız boyunca küçük Barabbas seçimleri yapıyoruz. Çıkarlarımızı, öfkemizi ya da korkularımızı doğruların önüne koyuyor muyuz? Sadece çoğunluğun dediğine uyarak mı hareket ediyoruz? Kutsal metinler, her durumda aklımızı ve vicdanımızı kullanmamız gerektiğini hatırlatıyor.
Bugün hâlâ “İsa mı, Barabbas mı?” sorusu, her birimizin kararlarında, değer yargılarında kendini gösteriyor. Vicdanımızı susturarak yanlış yollara sapmak yerine, adaletin ve vicdani sorumluluğun yanında durabilecek miyiz? Barabbas toplumuna dönüşmemek, yalnızca kendimize değil, yaşadığımız topluma karşı da en büyük sorumluluğumuz.
コメント