top of page

Vicdanın Sesi İçsel Otoritemizin İfadesidir

Yazarın fotoğrafı: Fahrettin DağlıFahrettin Dağlı

Güncelleme tarihi: 27 Ara 2024

 



“Vicdan” öyle bir kelime ki hangi dilde yazılırsa yazılsın, nasıl okunursa okunsun insanlık alemine kalbi, ruhu, insan olmayı, belki de “olabilmeyi” anlatıyor.  Yüreğe dokunmuyorsa bir şeyler, sızlatmıyorsa içimizi ve dökmüyorsa gözlerden gözyaşlarını kendini sorgulamalı insan; neleri yitirdik, daha neler yitip gidecek diye…

 

Onun için Tolstoy haklı olarak 'Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın.' diyor.

İçinde bulunduğumuz dönemde yaşadığımız toplumsal iklim insan olabilmenin, empatinin, vicdanın ve daha birçok kavramın tartışıldığı hatta kimi zaman anlamını yitirdiği bir hale büründü.

 

Siyasi iklimin ve onun etkisindeki medyanın yozlaştırıcı tesiriyle vicdanların sesinin duyulmayacak kadar kısılması sonucu hemen her birey gözleri kapalı, kulakları yarı işitir vaziyette dünya ile hemhal olmaktadır. Bu hâl irdelendiğinde, insani hasletler içinde eksilenlerin başında ne yazık ki “vicdan”ın geldiğini görmekteyiz. Bir anlamda insanlığımızın eksilmesi, bu şekilde yavaş yavaş bireyleri ve toplumları etkisi altına alıyor. Vicdanın sesi, aslında içsel otoritemizin ifadesidir. Montaigne'e göre “Vicdan kendimizi keşfetmemize, kendimizi kınamamıza ya da suçlamamıza neden olur.”Vicdan, kişiyi kendi davranışlarıyla ilgili olarak bir yargıda bulunmaya yönelten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerinde dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan, kişiye doğruyu ve iyiyi yapma eğilimini yükleyen içsel güçtür.

Vicdan, haksızlık karşısında yürekteki sızı ve hak olanı bulma yolundaki ilk adımdır.

 

Günümüzde vuku bulan yoğun hak ihlalleri, hak kayıplarının önüne geçmenin en önemli içsel harekete geçiricisi vicdandır. Bu açıdan bakıldığında doğuştan var olan ve bize içsel olarak hitap eden ruhun manevi kuvvetine vicdan diyoruz. İnsanı iyiyi kötüden; güzeli çirkinden ayırt etmeye muktedir kılar.İyi, faydalı ve erdemli tutum ve davranış, kalbin tatmin olduğu şeydir, kötülük ve zulüm de kalbi rahatsız eden şeydir. Bu anlamda vicdan, insanın “özbenliği” olarak da görülebilir. Bu tanıma göre insanı hayvandan ayıran ve onu üstün kılan özelliğin yaratılışın esasında var olan vicdan olabileceğini de kabul etmiş oluruz.  İnsan her daim mükemmeli bulma arayışındadır. Bu mücadeledeki en önemli projektörü ise vicdandır. Düşünceler akılda, duygular da vicdanda vücut bulur. İçinden çıkılamayan, sonuca ulaşmadan iç huzurunun temin edilemediği ve acılar karşısında bir şeyler yapma dürtüsünün baskın olduğu haller vicdanımızın aktif olarak çalıştığı dönemlerdir.

 

Halk arasında, bizatihi zulüm icra edenler ve bunların karşısında tepkisiz, kayıtsız kalanlar için “vicdanı taşlaşmış” tabiri kullanılır. Bu tabire göre artık kişinin kalbinde doğru ve yanlışı ayırt edecek yetenek kalmamıştır. Artık o, zulümleri ve kötülükleri örtmek bağlamında vicdanın sesini susturmaktadır. Vicdan ayarı bozulan bir kişi insan olma erdemini de kaybetmiş demektir. Ahlaki sorumluluklarını sürekli erteleyen bir kişide de vicdan zayıflar ve zarar görmeye başlar.

 

İnsan, hukuka / ahlaka aykırı bir davranışta bulunduğunda ne tür bir gerekçe bulursa bulsun susturamadığı içsel bir davacısı (vicdanı) vardır. Kendini aklamak için yaptığı tüm uğraşlara rağmen sesini susturamadığı bu şaşırtıcı yetinin yargılamalarından kaçamamaktadır. Olmuş bitmiş bir eylemde insana sürekli pişmanlık duygusu yaşatan bu yeti vicdandır.Vicdan, bir şeye evet dediyse, onay verdiyse onu ne akıl yalanlayabilir ne de duyular. Bazı fiillerimizi erteleyebiliriz ancak vicdan için bu geçerli değildir. Hislerin akıl karşısındaki durumu ile aklın vicdan karşısındaki durumu aynıdır. Bir şeyi vicdanen biliyorsak bunu çürütebilecek başka bir kaynak yoktur. Kötülükler karşısında üzüntüyü ve azabı akıl değil vicdan duyar. Nitekim “aklım kabul ediyor ama vicdanım el vermiyor” tanımını sıkça kullanırız.

 

Bu noktada “vicdanın bozulması / dejenerasyonu” kavramına da açıklık getirmek gerekir. Bazı düşünürlere göre vicdan bozulmaya, manipüle edilmeye müsaittir. Bozulmaya neden olan etkenler bir süre sonra kişiyi kontrolü altına alır ve kişinin iç dünyasına hükmetmeye başlar. Bu durum etkenlerin içselleştirilmesiyle ve vicdanın sesinin bastırılmasıyla son bulur. Artık insan özünde barındırdığı “vicdan” yetisini kaybetmiş ve egosu doğrultusunda hareket eden, kendi özgürlüğü, çıkarları dışında bir şey düşünemeyen ruhsuz bir makineye dönüşmüştür. Yani insanlıktan çıkıp mekanik bir hüviyet kazanmıştır.

 

İçinde yaşamakta olduğumuz beşerî ve siyasi iklimde öne çıkan kavramlardan birisi de “ma'şeri vicdan”dır. İdrak ettiğimiz zamanlarda “kamuoyu” olarak tabir edilen bu kavram, toplumu meydana getiren fertlerin vicdani hükümlerinin toplamı veya çoğunluğunu ifade eder.  Asıl olan, sadece şahsi vicdanları inşa etme değil, aynı zamanda toplumsal planda bir vicdan iklimi, ruhu oluşturmaktır. Erdemli bir toplumun hedefi bu olmalıdır. Ne yazık ki, günümüzde; hissedebilen, başkasının derdiyle dertlenip gözyaşı döken, egosunu değil yüreğini dinleyen, hüküm vermeden önce anlamaya çalışan, zarar vermekten kaçınan ve ma'şeri vicdanı da dinlemeyi akıl edebilen kişi sayısı gittikçe tükenmektedir.

Korkunç bir yozlaşmanın ve toplumsal çözülmenin yaşandığı bu noktada toplumsal vicdan çok büyük önem taşıyor. Çünkü yapılanlara sessiz kalınması doğru çalışmayan bir bireysel vicdana sahip ya da bu yetisi tamamen kaybolmuş olan kişilerin, ümitlerin bağlandığı toplumsal vicdanı oluşturmasına sebep oluyor ve artık ma’şeri vicdandan söz edilemiyor. Böylece herkes gözleri kapalı, kulakları sağır ve dilleri lâl olmuş bir şekilde olanları izlemeye yöneliyor.

 

İşte “Vicdan Vakfı” tam da böyle bir iklimin ürünüdür. Gerek dünyada ve gerekse ülkemizde cereyan etmekte olan kötülüklere, zulümlere karşı bir vicdani duruş ortaya koymak adına temeli atılan bir kurumsal yapıdır. Amacımız, iyilikleri, güzellikleri çoğaltmak; kötülükleri, zulümleri azaltmak, bitirmek, bugüne kadar dağınık durumdaki diri vicdanları, hak ve adalet savunucularını bir araya getirmek ve ortak bir mâ’şeri vicdan oluşturmaktır. Yeryüzündeki kötülüklerin, zulümlerin bertaraf edilmesi için kararlı, azimli bir duruş ortaya koymaktır.

 

Tarih nadir de olsa böyle örneklere tanık olmuştur. Yeryüzü mücadeleleri iyilerle, kötülerin; adalet savunucularıyla, zalimlerin; namuslularla, namussuzların mücadelesidir. Vicdanları diri olanlarla, taşlaşmış olanların ayrışmasıdır.

 

Vicdan Vakfı, bir bakıma bu ülkenin ve gelecekteki dünya barışının vicdanı, hakemi olmaya adaydır. Yeryüzünün en kutlu mücadelesine katkı sunma niyetinde olan her vicdan sahibini bu vakfın çatısı altında toplanmaya davet ediyoruz; çocuklarınıza, torunlarınıza unutulmayacak bir hatıra; bir hikâye bırakmak adına…

62 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Vicdan ve Hukuk

Comments


bottom of page