Sosyal medya hayatımızın her alanına sirayet etmiş durumda. Duygularımızı, düşüncelerimizi,
isyanımızı, kutlamalarımızı, hatta kayıplarımızı bile artık sosyal medya ile paylaşıyoruz. Elbette bu paylaşımlarımızın bir parçasını da adalet arayışımız, hukuksuzluğa karşı öfkemiz ve
beklentilerimiz oluşturuyor. Peki, yargı sistemi, sosyal medyanın bu keskin ve bazen acımasız
etkisi altında nasıl şekilleniyor?
Özellikle toplumsal hassasiyet içeren davalarda, sosyal medya kitlelerinin baskısı anında
hissediliyor. Bazı soruşturmaların, tutuklama ve tahliye kararlarının sosyal medyada gündeme
getirilmesi, adaletin tecellisi konusunda “halk vicdanı” ile hareket etme talebini güçlendiriyor. Bir yandan bu, adaletin daha hızlı, daha şeffaf bir biçimde gerçekleşmesine olanak tanıyor gibi görünebilir. Ancak, bu durumun sancılı bir tarafı var: Adalet sistemi, toplumsal tepkilerle mi hareket etmeli, yoksa hukuk normlarına mı bağlı kalmalı?
Şeffaflık mı, Popülizm mi?
Sosyal medya ile birlikte adalet sisteminin şeffaflaşması, aslında toplum için büyük bir kazanım.
Yurttaşların yaşanan olayları sorgulaması, haksızlıklara karşı ses çıkarması, birçok konuda
farkındalık yaratıyor. Bazı davalar var ki, eğer sosyal medya olmasa kimsenin haberi bile olmayacak. Bunların başında çocuklar ve hayvanlarla ilgili olaylar geliyor. İnsanlar, sosyal
medyadan bu masumların sesi olmasa, adalet sağlanabilir mi sahiden? Bu platformlar mağdurların seslerini duyurmasına, hak arayışlarını kamuoyuna taşımasına imkan tanıyor.
Buraya kadar her şey güzel. Ancak, sosyal medya baskısının mahkemelere kadar uzanması durumunda bir tehlikeyle karşı karşıya kalıyoruz: Yargı bağımsızlığı.
Twitter (X) Mahkemeleri Adil Mi?
Yargı sistemi tarafsız ve bağımsız olmalı deriz hep. Adaletin terazisi, sosyal medya kitlelerinin
tepkilerine göre eğilirse, bu terazinin doğruluğundan nasıl emin olabiliriz? Toplumun tepkisini
dindirmek için verilen popülist kararlar, hukukun evrensel ilkeleriyle ne kadar örtüşebilir?
Oysa ki, adaletin tecellisi, hukukun üstünlüğüne göre şekillenmelidir, sosyal medya popülizmine göre değil. Çünkü, adaletin doğası, hızlı karar almak yerine sağlam bir zeminde, ilkelerle hareket etmeyi gerektirir.
Bir de şu mesele var: Sosyal medyanın kendi “linç kültürü” bazen olayların sağlıklı
değerlendirilmesine gölge düşürüyor. Henüz yargı süreci başlamadan, suçlu ya da suçsuz ilan
edilen kişiler, toplum gözünde damgalanabiliyor. Bu durumda, adaletin vicdanları rahatlatması beklenirken, tam tersi bir etkiyle yargı süreçleri gölgeleniyor. Özetle, aranan adalet çoğu zaman sosyal medyada da bulunamıyor.
Sosyal Medyanın Olmadığı Bir Adalet Arayışı Mümkün Mü?
Sosyal medya, adaletin vicdanlarda yer bulmasını hızlandırabilir. Ancak, yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü, toplumun her kesimi için koruyucu bir çerçeve sunar. Yargı organları, sosyal medya tepkilerinden etkilenmeden, sadece hukukun ilkelerine göre karar vermelidir. Bu, zor bir görevdir; çünkü toplumun tepkisi, yargı mercileri üzerinde her zaman baskı oluşturacaktır. Ancak uzun vadede adaletin yerini bulması, bu baskıya direnmeyi gerektirir.
Unutmamak gerekir ki, yargı, toplumun en güvenilir kurumlarından biri olmalıdır. Yargının bağımsız hareket etme yeteneği, toplumun adalet sistemine olan inancını da besler. Adalet, sosyal medya etkisinde eğilip bükülmeden, toplumu aydınlatan ve hakikati bulmamızı sağlayan bir yol gösterici olarak varlığını sürdürmelidir.
Comments