CUMHURİYET TARİHİNDEN GÜNÜMÜZE SİYASAL AKIMLARIN DÖNÜŞÜMÜ
Vicdan Vakfı’nın düzenlediği online İnsan Hakları Okulu kapsamında, 29 Ocak 2025 Çarşamba günü “Demokrasi ve İnsan Hakları Bağlamında Siyasi Akımlar ve Cereyanlar” başlıklı ders gerçekleştirildi. Dersi, Birikim dergisi editörlerinden, siyaset bilimci Tanıl Bora verdi. Türkiye siyasetinin farklı akımlarını tarihsel gelişim çerçevesinde ele alan Bora, katılımcılara Kemalizm, milliyetçilik, liberal muhafazakârlık, İslamcılık ve sol gibi başlıca düşünce akımlarının demokrasi ve insan hakları açısından taşıdığı zaafları aktardı.
KEMALİZM VE ‘VESAYETÇİ DEMOKRASİ’ ANLAYIŞI
Dersin başında Tanıl Bora, Kemalizm’in erken Cumhuriyet dönemindeki temel yaklaşımının “milli devlet inşası ve vesayetçi demokrasi” şeklinde özetlenebileceğini söyledi. “Demokrasiyi, halkın çoğunluğuna dayalı yönetim biçimi olarak tedirginlikle karşılayan Kemalizm, toplumu ‘olgunlaşmamış’ görerek cumhuriyeti demokrasiden üstün tuttu” diyen Bora, bunun uzun vadede seçkinciliğe ve devletin kutsallaştırılmasına yol açtığını belirtti.
*MİLLİYETÇİLİKTE ‘GÜÇLÜ DEVLET’ MİTİ
Milliyetçilik akımlarının da demokrasi ve insan haklarına şüpheyle yaklaştığını ifade eden Bora, “Milliyetçilik, erken dönemde ırkçılık ve devletin mutlak kudreti fikrini barındıran bir çizgi geliştirdi” dedi. Klasik Türkçülük ideolojisinin 2. Dünya Savaşı sonrası kendini ‘ılımlı’ kılmak için değiştiğini, ancak devlet tapıncı ve milli kimliği ‘insan kimliğinin’ üzerinde görmenin devam ettiğini vurguladı. Bora’ya göre bu yaklaşım, bireysel hak ve özgürlükleri devletin çıkarına tâbi kılan bir anlayışı besliyor.
MERKEZ SAĞ: ‘MİLLİ İRADE’ VE ÇOĞUNLUKÇULUK
Tanıl Bora, Demokrat Parti (DP), Adalet Partisi (AP), Anavatan Partisi (ANAP) ve AKP gibi çizgilerin temsil ettiği merkez sağ siyasetleri ise “milli irade” kavramı üzerinden inceledi. “Demokratizm” olarak tanımladığı çoğunlukçu mantığa işaret eden Bora, “Milli irade söylemi, demokrasiyi salt sandık ve çoğunluk oyuna indirgeme riskini taşıyor. Hükümet edenlerin ‘millî’ vasfına dayanarak her şeye meşruiyet atfetmesi, insan hakları ve toplumsal özgürlükleri sınırlayabiliyor,” sözleriyle merkez sağın zaaflarına değindi.
SOL VE İNSAN HAKLARI: ARAÇ MI, İLKESİL Mİ?
Dersin önemli başlıklarından biri de Türkiye’deki sosyalist ve sol akımların demokrasiyle ilişkisi oldu. Bora, 12 Eylül 1980 darbesinin sert deneyiminin ise sol kesimleri insan hakları konusunda daha ilkesel yaklaşımlar geliştirmeye yönelttiğini söyledi. Feminist hareket ve Kürt hareketinin de bu dönüşümde “dönüştürücü bir rol oynadığını” ekledi.
FARKLI DİSİPLİNLERDE DERİNLEŞEN BİR PROGRAM
Dersin soru-cevap kısmında ise güncel dünya konjonktüründe siyasetin popülist ve kutuplaşmış yapısı, ‘merkez’in zayıflaması, sağ akımların faşizme eğilimleri ve solun alternatif stratejileri tartışıldı. Tanıl Bora, “Türkiye’de tüm ideolojilerin geçmişteki zaaflarıyla yüzleşmesi ve hak temelli bir demokratik arayışta buluşması gerek. Yeni nesillerde temas ve örgütlülük ruhunu canlandırabilirsek, daha dayanıklı bir demokratik zemin oluşturabiliriz” yorumunu paylaştı.
Yaklaşık bir saat süren dersin sonunda, katılımcılar Türkiye’de siyasal akımların insan hakları söylemine katkı ve zararlarını farklı örneklerle masaya yatırdılar. Vicdan Vakfı İnsan Hakları Okulu’nun programı; hukuktan sosyolojiye, felsefeden medya çalışmalarına kadar çeşitli disiplinleri kapsayan derslerle devam edecek. Detaylı bilgi almak isteyenler, vakfın resmî web sitesi ve sosyal medya hesaplarını takip edebilir.
コメント